top of page
Ara
nisadolmaci

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN KARAR VE DÜZENLEMELERİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

19. yüzyılda Batı Avrupa’da görülen veba ve kolera gibi hastalıkların yayılımını önlemek maksadıyla uluslararası dolaşım ve ticarette çeşitli önlemler alınmak suretiyle, halk sağlığı alanında küresel işbirliği uygulanmaya başlanmıştır. Bu amacın yerine getirilebilmesi adına başta Avrupalı devletler uluslararası sağlık konferansları organize etmiş, sağlık meseleleri ile ilgili sözleşmeler akdetmiş ve bu sözleşmeleri hayata geçirebilmek için uluslararası platformda faaliyet gösteren birtakım örgütler kurmuşlardır. Dünya Sağlık Örgütü ise II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sağlık çalışmalarında yönlendirme yapmak ve koordinasyon sağlamak maksadı ile kurulmuştur. Örgüte, halk sağlığının standardizasyonunu sağlamak amacı ile birtakım “normatif” yetkiler verilmiştir. Bu çalışmada DSÖ’nün normatif yetkisine istinaden aldığı kararlar ve yaptığı düzenlemelerin hukuki niteliği, hem halk sağlığı alanındaki uluslararası işbirliği hem de DSÖ Anayasasının ilgili hükümleri kapsamında incelenecektir. Ayrıca Örgütün normatif işlevini yerine getirmeye yetkili organı olan Dünya Sağlık Asamblesi tarafından kabul edilen normatif belgeler çeşitli örneklerle incelenecektir. Asamble yalnızca diğer belgelere nazaran daha esnek bir araç olan “tavsiyeleri değil aynı zamanda hukuki açıdan bağlayıcı kabul edilen tüzükleri ve sözleşmeleri de kabul etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Sağlık Asamblesi, Normatif İşlev.


LEGAL CHARACTERISTIC OF DECISIONS AND REGULATIONS OF THE WORLD HEALTH ORGANIZATION

Abstract

In order to prohibit the spread of contagious diseases such as plague and cholera in Western Europe in the 19th century, global cooperation in the field of public health has started by taking various precautions in international movement and trade. In order to achieve this goal, European states have organized international health conferences, concluded agreements on health issues and established some organizations operating in the international platform in order to actualize these agreements. World Health Organization (WHO) was established after World War II in order to guide and coordinate international health studies. The organization has been given some "normative" powers in order to ensure the standardization of public health. In this study, the decisions taken based on the normative authority of WHO and the legal characteristic of the regulations it made will be analyzed within the scope of both international cooperation in the field of public health and the relevant provisions of the Constitution of the WHO. In addition, the normative documents accepted by the World Health Assembly, the authorized body to fulfill the normative function of the Organization, will be analyzed with various examples. The Assembly accepts not only "recommendations", which is a more flexible tool than other documents, but also regulations and agreements that are considered legally binding.

Keywords: World Health Organization, World Health Assembly, Normative Function.



1. GİRİŞ

Devletlerin dünyada yaşanan teknik ve bilimsel ilerlemeler ve uluslararası hukuk düzeninde ulusal düzenlerden farklı olarak bir yasama organı bulunmaması sebebi ile yaşadıkları yönlendirilme ve koordinasyon ihtiyacı, ihtiyaç duyulan alanlarla ilgili uluslararası örgütler kurulmasına yol açmıştır. Birleşmiş Milletler uzmanlık kurumları, ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık, iletişim, ticaret gibi alanlarda devletlerin koordinasyonu ve yönlendirilmesi adına önemli bir rol üstlenmektedir.

BM Örgütünden ayrı bir hukuki kişiliğe sahip uzmanlık kurumlarından sağlık alanında yetkili olan kurum Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) olarak adlandırılmaktadır. Ancak ülkeler arasında halk sağlığı alanındaki dayanışma bu örgütün kurulmasından çok daha eskiye dayanmaktadır. Halk sağlığı konusunda uluslararası işbirliği 1800’lü yıllarda Avrupa’yı etkileyen salgın hastalıklara karşı alınacak önlemlerde ortak hareket etme ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Bu işbirliği kapsamında süreklilik ve koordinasyon sağlamak maksadıyla tarihsel süreçte çeşitli uluslararası sağlık kurumları oluşturulmuştur.

Herkesin mümkün olan en üst sağlık düzeyine erişmesini amaçlayarak kurulan DSÖ, uluslararası sağlık çalışmalarında yönlendirme ve koordinasyon sağlama açısından merkezi bir rol oynamaktadır. Bazı uzman örgütlerin kuruluş amaçlarını yerine getirebilmek için, gerekli olduğu takdirde, uluslararası sözleşmelerin hazırlanması hususunda geleneksel olarak uygulanmakta olan sürecin tam tersine farklı usullerle bazı uluslararası kuralların kabulü konusunda kurucu sözleşmeler yolu ile yetkilendirildikleri görülmektedir. Bahsi geçen örgütlerden biri de DSÖ’dür. DSÖ, kurucu sözleşmesi çerçevesinde, özellikle hastalıkların yayılmasını engellemek için uluslararası sağlık tüzüklerini kabul etmektedir. Aynı zamanda yine kurucu sözleşme ile üye devletlerin sağlık alanındaki faaliyetlerinin düzenlenmesi noktasında DSÖ’ye birtakım görevler yüklendiği yani örgütün normatif işlevi taşıdığı bilinmektedir. Bu çalışmada konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına ilk olarak DSÖ’nün kuruluş ve yapısından bahsedilecek, ardından da DSÖ’nün normatif işlevini ne şekilde yerine getirdiği, bu işlevin üye devletler açısından hukuki sonuçları ve yine Örgüt tarafından düzenlenen tüzüklerin hukuki niteliği incelenecektir.

2. DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ

2.1. Tarihçesi

Uluslararası platformda halk sağlığı konusundaki işbirliği, salgın ve bulaşıcı hastalıkların yayılması ile başlamıştır. Salgın hastalıkların işbirliği yapma noktasına gelecek kadar hızlı yayılımında sanayi devriminin getirdiği sosyo- ekonomik değişimlerin ardından şehirlerdeki nüfusun hızla artması, sağlıksız yaşam ve çalışma koşulları, ulaşım ve iletişimdeki ilerlemeler sebebiyle ticaretin gitgide yayılması büyük etkiye sahiptir. Salgınların ticaretle nasıl yayıldığına örnek olarak, 1831 yılında Hindistan’da başlayan kolera salgını verilebilir. Salgın ticaret yolu ile Hindistan’dan İngiltere’ye taşınmış, ardından da Almanya ve Fransa’ya yayılarak Avrupa kıtasında binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur (Samancı, 2016: 57).

İşte kolera, veba, sarıhumma gibi bulaşıcı hastalıkların başta Avrupa’da olmak üzere hızla yayılması, 19.yüzyılda halk sağlığı alanında uluslararası işbirliğinin başlamasındaki en önemli etkendir (Fidler, 2005: 329). Özellikle salgın hastalıkların yayılmasının önlenmesine önem veren uluslararası işbirliğinin temelini oluşturan iki ana unsurdan söz etmek mümkündür (Fidler, 2005: 327, 328). Bunlardan ilki, ülkelerin kendi bünyelerinde ortaya çıkan ve uluslararası alanda yayılma ihtimali olan salgın hastalıklar hakkında ilk başlarda yalnızca uluslararası sağlık sözleşmelerine taraf olan devletlere bildirim yapma yükümlülüğü mevcutken, sonradan bu bildirimi sağlık alanında faaliyette bulunan uluslararası örgütlere yapılması yükümlülüğü doğmuştur. İkinci olarak ise hastalıkların uluslararası alanda yayılmasını önlemek maksadıyla alınacak tedbirlerle ticaret ve dolaşıma uygulanacak sınırlamalar arasında denge gözetilmesi gerekliliğidir (Samancı 2016: 57).

19. yüzyılda başlayan bulaşıcı hastalıklar ve halk sağlığı alanında uluslararası örgütlenmeye duyulan ihtiyaç yıllar içinde çeşitli konferanslar düzenlenmesi, bildiriler yayımlanması, birtakım evrensel kurumların hayata geçirilmesi gibi yöntemler ile giderilmeye çalışılmıştır.

1945 yılında ABD’nin San Francisco kentinde toplanan Birleşmiş Milletler Konferansında, bu dönemde tüm halkların sağlığının, dünyada barış ve güvenliğin sağlanması açısından temel önem arz ettiği kabul edilmiştir. Bunun üzerine Çinli ve Brezilyalı delegelerin bir "Uluslararası Sağlık Örgütü" kurulması maksadıyla toplantı düzenlenmesi talebi de konferansta oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik ve Sosyal Konseyi, söz konusu toplantının hazırlanması için Belçikalı Profesör Rene Sard başkanlığında 15 kişilik bir teknik komite oluşturmuştur. Teknik komite kısa bir süre içinde toplantının gündemini belirlemiş, kurulacak uluslararası sağlık örgütü için anayasa taslağını hazırlamış ve alınması gereken kararları saptamıştır.

DSÖ Anayasası 22 Temmuz 1946 tarihinde 61 ülkenin temsilcisi tarafından imzalanmıştır. DSÖ Anayasası en az 26 üye ülke tarafından resmen kabulü ile yürürlüğe girmiştir. Bu süre içerisinde DSÖ işlevlerini yerine getirecek bir ara komisyon seçilmiştir. Bu ara komisyon iki yıl süreyle DSÖ’nün görevlerini yürütmüştür. Profesör Andrija Stampar başkanlığındaki ara komisyon tüm çalışmalarını tamamlamış ve 26 üye ülkenin onayı 7 Nisan 1948’de gerçekleşmiştir.

2.2. Kurumsal Yapısı

Birleşmiş Milletlerin sağlık alanında faaliyet gösteren uzmanlık kurumlarından DSÖ’nün temel amacı, DSÖ Anayasası’nın 1. Maddesinde belirtildiği üzere, “herkesin mümkün olan en üst sağlık düzeyine ulaşmasıdır.” Bu bağlamda DSÖ’ye üyelik tüm devletlere açık olmakla birlikte aranan tek şart üye olacak devletin DSÖ Anayasası’na taraf olmasıdır. BM üyesi olmayan devletlerin üyeliği ise yapılan üyelik başvurularının Asamble tarafından salt çoğunlukla kabulü şartına bağlanmıştır (DSÖ Anayasası, m 3, 4).

BM uzmanlık kurumlarında kurumsal olarak genellikle üçlü bir yapı benimsenmiştir (Volger, 2010: 673). DSÖ’nün organları da bu yapılanmaya paralel olarak Dünya Sağlık Asamblesi, İcra Kurulu ve Sekretaryadan oluşmaktadır (DSÖ Anayasası, m.9). Bu organların yanı sıra DSÖ’nün bazı ülkelerde ofisleri ve bölgesel teşkilatlanmaları da bulunmaktadır. Bu durum da, DSÖ’nün sağlık alanında liderliğini ve yerel düzeydeki operasyonel kapasitesini bir arada kullanmasına olanak sağlamıştır (Lee, 2009: 25). DSÖ’nün hem bölgesel komite hem de bölge ofislerinden oluşan yapılanması, özellikle salgın hastalıklar açısından sağlık alanında ortaya çıkan problemlerin yakından takibini kolaylaştırmakta ve sorunlara hızlı ve etkin şekilde müdahale edilebilmesini mümkün kılmaktadır. Tüm bu anlatılanlar ışığında, DSÖ’nün benimsemiş olduğu kurumsal politikanın “âdem-i merkeziyetçilik” ilkesi çerçevesinde geliştiği, bu ilkenin de halk sağlığı yönetiminde oldukça önemli bir koşul olduğu açıkça ortadadır (Samancı, 2016: 65).

2.3. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası

DSÖ Anayasası'nın temel ilkelerini içeren bölümünde, DSÖ'nün amacı yukarıda da belirtildiği üzere "Tüm insanların mümkün olan en üst sağlık düzeyine ulaşması" şeklinde ifade edilmiş, ardından da bu amacı gerçekleştirmek için Örgütün işlevleri açıklanmıştır. Bu işlevlerin ilki, uluslararası sağlık çalışmalarının yönetimi ve koordinasyonunun sağlanmasıdır. İkincisi, BM, İhtisas Kuruluşlar, hükümetlere bağlı sağlık yönetimleri, mesleki gruplar ve uygun görülen diğer örgütler ile etkin ilişkiler kurmak ve bu ilişkileri devam ettirmektir. Üçüncü ve dördüncü işlevler ise, İstekleri üzerine hükümetlere sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi konusunda yardımcı olmak ve istekleri üzerine veya kabul edildiği takdirde, hükümetlere uygun teknik yardımı ve acil durumlarda gerekli yardımı sağlamak olarak belirtilmiştir. Anayasa'nın üçüncü bölümü Örgüte üyelik ile ilgilidir ve ilk maddede "Örgüte üyelik tüm ülkelere açıktır" yazmaktadır. Anayasa'da Örgütten çıkma ile ilgili herhangi bir madde düzenlenmemiştir. Ancak daha sonraki toplantılarda, Anayasa'ya bir madde eklendiğinde ve herhangi bir ülke bunu kabul etmediğinde o ülkenin üyelikten çıkabileceği karara bağlanmıştır. Ayrıca, Örgütten atılma ile ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Sadece bir ülke katkı payını ödemediği takdirde, Genel Kurul bu ülkenin oy hakkını ve bu ülkeye götürülen hizmetleri askıya alma hakkına sahiptir. Anayasa'da ayrıca Örgütün organları, bunların görev ve yetkileri belirlenmiştir. Her ülkeye yalnıza bir oy hakkı verilmiştir. Anayasa'ya göre her ülke, DSÖ'ye vatandaşlarının sağlık durumlarındaki gelişmeleri, sağlıkla ilgili yeni çıkan yasalar ile kararları ve diğer istatistiki bilgileri yıllık raporlar halinde sunmakla yükümlüdür. 82 maddeden oluşan Anayasa'da, kuruluşun hu01kuki kişiliği, ayrıcalıkları, diğer örgütlerle ilişkileri ve Anayasa'nın yürürlüğe girmesiyle ilgili bölümlere de yer verilmiştir (T.C. Sağlık Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı, 1997: 9, 10)

2.4. Dünya Sağlık Asamblesi ve İcra Kurulu

Yukarıda DSÖ’nün üç ana organdan oluştuğundan bahsedilmişti. Bu üç ana organ Sekretarya, Yönetim Kurulu ve Dünya Sağlık Asamblesi (Genel Kurul) olarak belirlenmiştir. Bu bölümde, sayılan üç organdan, Örgüt adına sağlık alanında sözleşmeler ve anlaşmalar yapabilmesi, uluslararası standartlar ve kurallar belirleyebilmesi sebebiyle konumuz açısından önemi oldukça yüksek olan Dünya Sağlık Asamblesinden ve Asamblenin sayılan yetkilerini uygulamak ve denetlemekle yükümlü olan İcra Kurulundan bahsedilecektir.

Asamble, tüm üye devletleri temsil eden delegelerden oluşmaktadır (DSÖ Anayasası, m.10). Bir üye devletin delegasyonunda en fazla üç delege bulunabilir ve bu delegasyonların tercihen sağlık alanında teknik yeterliliğe sahip ve üye devletlerin ulusal sağlık yönetimlerinde görev yapan temsilcilerinden oluşması gerekmektedir (DSÖ Anayasası, m.11). Asamble toplantılarına ayrıca, oy hakkı olmamak kaydı ile DSÖ üyesi olmayan ülkelerin gözlemci niteliğinde temsilcileri katılabilirler (Gostin, 2014: 93). Ayrıca toplantı ile ilgisi bulunan diğer uluslararası örgütlerin ve resmi olarak kabul edilmiş hükümet dışı örgütlerin temsilcileri de toplantıya katılmasına olanak sağlanmıştır (WHO, 2014: 139- 169).

Asamble, örgütün normatif işlevinin yerine getirilmesinde asıl yetkili organdır. Bu bağlamda Örgütün yetkisi dâhilindeki herhangi bir konuda sözleşme ve anlaşmaların kabulü (DSÖ Anayasası, m. 19), ve üye devletlere yönelik tavsiyelerde bulunma (DSÖ Anayasası, m. 23) yetkilerini haizdir. Yine DSÖ Anayasası m.21’de özellikli olarak sayılan konulara ilişkin tüzüklerin kabulü de Asamblenin yetkisindedir (Samancı, 2016: 67)

Asamble tarafından alınan kararları gözetme yükümlülüğü ise örgütün İcra Kurulu organınındır (Lee, 2009: 26). İcra Kurulu, yılda iki kez toplanır (DSÖ Anayasası, m. 26). İcra kurulunda karar alınabilmesi için önemli meselelerde 2/3 çoğunluk, diğer meselelerde ise yalnızca oy çokluğu aranır. Hangi meselelerin önemli sayılacağı ise İcra Kurulu iç tüzüğünün 43. maddesinde belirlenmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki aynı Asamblede olduğu gibi, İcra Kurulunda da karar alınırken çoğu zaman konsensüs yöntemine başvurulmaktadır (Burci ve Vignes, 2004: 47).

İcra Kurulunun görevleri DSÖ Anayasası’nın 28. maddesinde belirlenmiştir. Bu görevler, Asamble tarafından alınan kararları ve benimsenen politikaları uygulamak, Asamblenin icra organı olarak faaliyette bulunmak, Asamble tarafından kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek, Asamblenin yönlendirdiği sorunlara ve sözleşmeler, anlaşmalar, tüzüklerle Örgüte tevdi edilen meselelere ilişkin olarak Asambleye tavsiyelerde bulunmak, Asamble toplantılarının gündemini hazırlamak, acil eylem gerektiren durumlara müdahale etmek üzere Örgütün işlevleri ve mali kaynakları çerçevesinde acil önlemler almak ve özellikle salgın hastalıklarla mücadele ve felaket mağdurlarına düzenlenecek sağlık yardımları konusunda gerekli adımları atmak üzere Genel Direktörü yetkilendirmektir (Samancı, 2016: 68). İcra Kurulu ayrıca bütçe tasarısını görüşerek gerekli gördüğü tavsiyelerle birlikte Asambleye sunmaktadır (DSÖ Anayasası, m. 55).


3. DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜNÜN KARAR VE DÜZENLEMELERİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

3.1. Dünya Sağlık Örgütünün Normatif Yetkisi

DSÖ’nün işlevleri, DSÖ Anayasası’nın 2. Maddesinde sayılmıştır. Bu hükümde belirtilen işlevlerin nasıl yerine getirileceği ise, Antlaşmasının belirli organların görev ve yetkilerini düzenleyen diğer hükümleri ile beraber değerlendirilmesi yoluyla ortaya çıkmaktadır (Burci ve Vignes, 2004: 119). Dünya Sağlık Örgütüne verilen en önemli işlevlerden birinin, kendi yetki alanındaki konularda üyelerinin faaliyetlerini düzenlemeye yönelik kararlarlar alabilmek olduğu görülebilmektedir (DSÖ Anayasası, m. 2). Bu bağlamda DSÖ Anayasası m.2’nin (k), (o), (s), (t) ve (u) bentlerinde Örgüte sağlık ile ilgili standartların belirlenmesi konusunda önemli görevler verilmektedir (Yemin, 1969: 183). Söz konusu bentlerde sırasıyla Örgüte, uluslararası sözleşmeler, anlaşmalar ve tüzükler önermek, tavsiyelerde bulunmak, bu düzenlemelerle örgüte verilebilecek ve Örgütün amaçlarına uygun görevleri yerine getirmek (m. 2/k); sağlık, tıp ve ilgili diğer alanlardaki mesleklere ilişkin gelişmiş eğitim ve öğretim standartlarının teşviki (m. 2/o); gerekli olduğu takdirde, hastalıklar, ölüm nedenleri ve halk sağlığı alanındaki uygulamalar konusunda uluslararası alanda kullanılacak terminolojiyi belirlemek ve gözden geçirmek (m. 2/s); tanı usullerinin gerektiği şekilde standardizasyonu (m. 2/t); gıda ürünleriyle biyolojik, farmasötik vb. ürünlere ilişkin uluslararası standartların geliştirilmesi, belirlenmesi ve teşviki (m. 2/u) işlevleri verilmektedir (Samancı, 2014: 120).

II. Dünya Savaşı sonrası halk sağlığı konusunda evrensel faaliyette bulunmak maksadı ile kurulan DSÖ’ye kurucu antlaşma ile verilen en önemli işlevlerden biri de Örgütün normatif işlevidir. Normatif işlev denildiğinde Örgütün kendi faaliyet alanına ilişkin görev almasına ek olarak, bağlayıcı nitelikte olmayan fakat Örgütün asıl amacına ulaşabilmesi için gerekli görülüp, üyeleri belirli yönde davranmayı hedefleyen tavsiyeler, ilkeler ve birtakım teknik standartların kabulü de anlaşılmaktadır(Gostin, 2014: 64 vd.). Nitekim uluslararası örgütlerce kabul edilen ve üye devletlerin çeşitli sebeplerle genellikle uygun davranma yoluna gittikleri normları içeren ancak bağlayıcı nitelikte olmayan bazı kararlar, “esnek hukuk” terimiyle anılmaktadır (Samancı, 2016: 72). Örgüt, normatif işlevini, m. 2/k’da sayılan üç tür belgenin kabulü halinde yerine getirebilecektir (Yemin, 1969: 183). Bunlar sözleşmeler (anlaşmalar), tüzükler ve tavsiyelerdir.

DSÖ’nün normatif işlevini yerine getirmesindeki asıl etkili organ, yukarıda da açıklandığı üzere “Dünya Sağlık Asamblesidir”. Asamble, evrensel düzeyde temsili sağlar. Zira DSÖ Anayasası’nın 2. Maddesinin (k) bendinde sayılan üç tür belgenin kabulü hususunda, DSÖ Anayasası m. 19-23 ile Asamblenin yetkilendirildiği görülmektedir. Asamblenin yetkilerine ilişkin m.19 ve m.20’de uluslararası sözleşmeler, m.21 ve m.22’de tüzükler ve m.23’te tavsiyeler düzenlenmiştir (Samancı, 2016: 72). Dikkat çekmek gerekir ki Asamble, uygulamada normatif işlevini kullanırken daha çok m.23’te sayılan tavsiyeleri uygulama yoluna gitmektedir (Gostin, 2014: 104).

3.2. Dünya Sağlık Asamblesinin Yetkileri

3.2.1. Uluslararası Sözleşmeler

Dünya Sağlık Asamblesi, Örgütün yetkisi dâhilinde her duruma ilişkin sözleşme veya anlaşmaların kabulü yetkisine sahiptir (DSÖ Anayasası, m. 19). Asamble bu anlaşma veya sözleşmelerin kabulü için 2/3 oy çokluğu aramaktadır. Bu 2/3 çoğunluk hesaplanırken, sadece oylama esnasında kullanılan olumlu ya da olumsuz ancak geçerli sayılabilecek oylar dikkate alınmakta ve çekimser oylar hesaplamaya dâhil edilmemektedir (DSÖ Asamblesi İç Tüzüğü, m. 69- 70). Asamble İç Tüzüğünde, söz konusu sözleşme ve anlaşmaların, her üye açısından kendi anayasal usulleri kapsamında kabulünün ardından uygulanmaya başlayacağı hükme bağlanmıştır. O halde anlaşmaların bağlayıcılık kazanmasında basit usul dışındaki bir sistemi benimseyen devletler açısından açık onay, kabul ya da tasvip gibi ek bir işlem yapılması gerekmektedir (Burci ve Vignes, 2004: 124,125). Bu bağlamda DSÖ Anayasası m.19’da öngörülen usul, anlaşmalar hukukunun bir devletin anlaşmayla bağlanma rızasını kural olarak olumlu bir davranışla açıklamasını öngören geleneksel ilkesiyle uyum göstermektedir (Samancı, 2016: 73).

Üye devletlerin bir sözleşme veya anlaşmanın Asamblede kabul edilmesini takiben on sekiz ay içinde, yukarıda da açıklandığı üzere “kendi anayasal usulleri” içerisinde bu sözleşme veya anlaşmanın kabulüne ilişkin işlemleri yapmakla yükümlendirilmiştir (DSÖ Anayasası, m. 20). Bu bağlamda her üye devletin DSÖ Genel Direktörünü yapılan işlem hakkında bilgilendirmesi ve sözleşme/ anlaşmanın on sekiz aylık süre içerisinde kabul edilmemesi halinde kabul edilmeme sebeplerini Örgüte açıklaması gerekmektedir (Samancı, 2014: 121).

DSÖ Anayasası m.20’de benimsenen usulün bir ölçüde anlaşmaların akdedilmesine ilişkin genel süreçten farklı olduğu dikkat çekmektedir (Gostin, 2014: 110). 1969 tarihli Antlaşmalar Hukukuna Dair Viyana Sözleşmesi m.18’de, bir anlaşmayı onaya, kabule veya tasvibe bağlı olarak imzalayan devletler için, anlaşmaya taraf olmama niyetini açıklayıncaya kadar, anlaşmanın konu ve amacını geçersiz kılacak davranışlarda bulunmama haricinde başkaca bir yükümlülük öngörülmemiştir. Bu çerçevede bir anlaşmayı onaya, kabule veyahut tasvibe bağlı olarak imzalayan bir devletin söz konusu anlaşmaya bağlanma rızasını açıklayıp açıklamama veya açıklama zamanı konusunda, anlaşma metninde öngörülmediği takdirde tam bir serbestiden yararlandığı söylenebilecektir (Sur, 2013: 36). Bir sözleşmenin veya anlaşmanın Asamblede kabulü esnasında olumsuz oy kullanan ülkeler dahi maddede sayılan on sekiz aylık süre içerisinde ilgili anlaşmanın kabulü için kendi anayasal usulleri kapsamında gerekli işlemleri yapmak ve anlaşmayı kabul etmediği takdirde bunun gerekçelerini DSÖ’ye açıklamak mecburiyetindedir (Gostin, 2014: 110).

Ayrıca, Asamblede kabul edilen bir sözleşme veya anlaşmanın üye devlet tarafından kabulü durumunda, ilgili devletin bu sözleşmenin uygulanmasına dair Genel Direktöre yıllık raporlar sunması gerekmektedir (DSÖ Anayasası, m.20). Bu hüküm üye devletlerin, Örgütün kabul ettiği tavsiyeler, sözleşmeler, anlaşmalar ve tüzüklerle ilgili aldıkları önlemler hakkında Örgüte rapor sunmasını düzenleyen 62. maddeyle de uyumludur. Nitekim DSÖ Anayasası’nın “Devletler Tarafından Sunulan Raporlar” başlıklı XIV. Bölümünde genel olarak, üye devletlerin kendi halkının sağlık seviyesini yükseltmek için aldığı önlemler ile bu konuda sağlanan gelişme bakımından her yıl Örgüte bir rapor sunulması (m.61) ve İcra Kurulunun talebi halinde de sağlığa ilişkin ek bilgilerin verilmesi (m.65) hükümleri düzenlenmiştir (Samancı, 2016: 74-75).

Dünya Sağlık Asamblesi yukarıda da üzerinde sıkça durulduğu üzere, DSÖ Anayasası m.19’da Örgütün yetkileri kapsamında anlaşma ve sözleşme yapmakla yetkilendirilmiştir. Ancak DSÖ, 1948’de yapılan Anayasası ile kendisine bahşedilen anlaşma düzenleme, sözleşme teklif etme gibi hukuki güçlerini, “ Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi” yapılana dek, Uluslararası Sağlık Tüzüğünün ön düzenlemelerini yapmak haricinde hiç kullanmamıştır (Ruger, 2008: 8).

2015 yılında Asamble tarafından DSÖ Anayasası’nın 19. Maddesine göre kabul edilen ilk ve tek sözleşme olma özelliğini taşıyan Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesinin amacı, ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde uygulanacak bir tütün kontrol önlemleri çerçevesi sağlanması yolu ile mevcut ve gelecek nesilleri, tütün tüketimi ve tütün dumanına maruz kalmanın yıkıcı sonuçlarından korumak (m.2) olarak belirlenmiştir (Samancı, 2016: 77). Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesinin 33. Maddesinin 5. Fıkrasına bakıldığında, Taraflar Konferansı tarafından kabul edilen her bir protokol teknik olarak ayrı birer uluslararası anlaşmadır ve bu anlaşmalar, yalnızca anlaşmalara taraf olan devletleri bağlamaktadır.

3.2.2. Tavsiyeler

Dünya Sağlık Asamblesi, Örgütün yetkisi dâhilinde bulunan durumlara ilişkin olarak üye devletlere tavsiyelerde bulunma yetkisine sahiptir (DSÖ Anayasası, m. 23). Asamble tarafından DSÖ Anayasası m.23’e göre kabul edilen tavsiye niteliğindeki kararlar üye devletler açısından hukuken bağlayıcı olmamakla birlikte, uygulamadan bu tip kararlar Örgütün normatif işlevinin yerine getirilmesinde ağırlıklı yer tutmaktadır (Beigbeder, 1998: 74- 75). Asamble tarafından kabul edilen tavsiyelerle belirlenen standartların uygulamaya konulması bakımından üye devletler önemli bir takdir yetkisine sahip olmakla beraber, uygulamada genellikle konunun uzmanlar tarafından teknik ve bilimsel veriler ışığında hazırlanarak kabul edilen belgelere uyum sağlandığı görülebilmektedir (Burci ve Vignes, 2004: 141- 142).

Uluslararası örgütlerin kurucu anlaşmaları çerçevesinde yetkili organları tarafından alınan üyelere yönelik tavsiye kararlarının kural olarak örgütün dışında yöneldiği kişiler bakımından bağlayıcı bir hukuki etkisi yoktur. Nitekim tavsiyeler uluslararası örgütlerin yetkili organları tarafından alınan ve ilgili örgütün dışındaki muhataplarını belirli bir davranış biçimini, eylem tarzını ya da çekimser kalmayı benimsemeye davet eden kararlardır (Schermers ve Blokker, 2011: 767). Ancak Örgüt tarafından alınan tavsiye nitelikli kararlardan bazıları, sonradan üye olmuş devletler tarafından bağlayıcı kabul edilip bu tavsiyeye uygun şekilde hareket edilirse, o zaman bağlayıcı norm olarak kabul edilebilir.

Asamble tarafından DSÖ Anayasası m.23 kapsamında kabul edilen tavsiyeler her ne kadar bağlayıcı nitelikte olmasa da, bu kararların Örgütün işlevini yerine getirmesindeki rolü çok önemlidir. Uygulamada DSÖ normatif işlevini yerine getirirken, bağlayıcı nitelikte sayılan tüzük ve sözleşmelerden ziyade, bağlayıcı olmaması sebebi ile üzerinde uzlaşılması daha kolay olan tavsiye kararlarını kullanma yoluna başvurmaktadır. Her ne kadar tavsiye kararları bağlayıcı nitelikte olmasa da, üyelerin Örgüt tarafından yapılan tavsiyelere ilişkin ne tür adımlar attıklarını yıllık olarak hazırladıkları raporlarla Örgüte bildirmeleri gerekmektedir (DSÖ Anayasası, m. 62). Bu durum, tavsiye kararlarının belirli bir ağırlığı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Asamble tarafından hazırlanan ve bilinirliği en yüksek tavsiye kararlarından biri, 1981 tarihli Anne Sütü İkamesi Ürünlerin Pazarlanmasına İlişkin Uluslararası kurallardır (WHO, WHA 34.22, 21 Mayıs 1981; WHO, 1981: 6- 15). Söz konusu belge, oluşturulduğu dönemde başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere anne sütü ile beslenme oranlarının azalmasının tespiti ile yaşanan bu durumun anne sütü ikamesi ürünlerin pazarlanması ve reklamından kaynaklandığı yönündeki eleştiriler sonucu ortaya çıkmıştır. Belgede bahsi geçen kuralların 11. maddesinde, üye devletlerin yönetimlerinden, ulusal mevzuatlarında düzenleme yapmakta dâhil, kendi sosyal ve kanuni düzenlerine uygun olarak bu kuralların uygulamaya konulması için gerekli düzenlemelerin yapılması talep edilmiştir. Uygulamada da çoğu üye devletin, Asamble tarafından tavsiye kararı yolu ile belirlenen kurallara uyulması adına çeşitli önlemler aldığı da görülmüştür (Schermers ve Blokker, 2011: 770).

3.2.3. Tüzükler

DSÖ normatif işlevini yerine getirirken tavsiyeler ve sözleşmelere ek olarak tüzük yapma yolunu da kullanabilir (DSÖ Anayasası, m.2/k, m. 21). Asamble, DSÖ Anayasası m.21 ve m.22 çerçevesinde belirli konulara ilişkin olarak oy çokluğu ile belirlenen süre içerisinde düzenlemeyi reddetmeyen ya da çekince ileri sürmeyen üye devletler için bağlayıcı tüzükler kabul etme yetkisine sahiptir. Asamble tarafından DSÖ Anayasası m.19 çerçevesinde kabul edilebilecek sözleşmeler Örgütün yetkisi dâhilindeki her konuya ilişkin olabilecekken, m.21 çerçevesinde kabul edilebilecek tüzükler yalnızca belirli konulara ilişkin olabilir (Yemin, 1969: 183- 184). Anayasası m. 21 ile Asamblenin tüzüklerin kabulü bakımından yetkilendirildiği konular şunlardır (Samancı, 2014: 123):

“(a). Sağlık ve karantina şartları ile hastalıkların uluslararası alanda yayılmasını önlemeyi amaçlayan diğer tedbirler;

(b). Hastalıklara, ölüm nedenlerine ve halk sağlığı uygulamalarına ilişkin terminoloji (nomenclatures);

(c). Hastalıkların tanı yöntemleriyle ilgili uluslararası alanda kullanılacak standartlar;

(d). Uluslararası ticarette dolaşımda bulunan biyolojik, farmasötik ve benzeri ürünlerin zararsızlığı, saflığı ve etkisi ile ilgili standartlar;

(e). Uluslararası ticarette dolaşımda bulunan biyolojik, farmasötik ve benzeri ürünlerin reklamı ve etiketlenmesi.”

Tüzükler, Asamble tarafından kabul edildiğine ilişkin bildirimden sonra kural olarak tüm üye devletler için yürürlüğe girer. Ancak üye devletlerden biri tüzüğü reddettiğini ya da çekinceyle kabul ettiğini belirli bir süre içinde Genel Direktöre bildirebilecektir (DSÖ Anayasası, m.22). Dolayısıyla Asamble tarafından DSÖ Anayasasının 21. Maddesi çerçevesinde kabul edilen tüzükler, tüzükte öngörülen süre içinde reddeden ya da çekince beyanında bulunan devletler hariç, tüm üye devletler açısından herhangi olumlu bir bildirime gerek kalmaksızın aynı tarihte yürürlüğe girmekte ve bu devletler açısından tüzüklerin bağlayıcı gücü bulunmaktadır (Yemin, 1969: 191). DSÖ Anayasası m. 22’de öngörülen bu usul, halk sağlığı alanındaki uluslararası işbirliği bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. Zira o tarihe dek m. 21’de sayılan konularda, devletin bir uluslararası anlaşmayla bağlanmasının ancak bu yöndeki rızasını olumlu bir davranışla açıklaması hâlinde mümkün olacağı yönündeki geleneksel kural çerçevesinde şekillenen uluslararası sağlık sözleşmeleriyle düzenlemeler yapılmaktaydı (Fidler, 2005: 332).

Asamble 2015 yılına kadar Kurucu Anlaşmasının 21. Maddesinin a ve b bentlerine dayanarak yalnızca iki tüzük kabul etmiştir (Samancı, 2016: 79). Bu tüzüklerden birincisi, Asamble tarafından ilk olarak 1948’de, ardından yeniden düzenlenerek DSÖ Anayasası m.21/b kapsamında kabul edilen “ Hastalıklar ve Ölüm Nedenleri ile İlgili Terminoloji Hakkında 1 Numaralı DSÖ Tüzüğü” dür. Tüzüğün maksadı ve düzenlediği konu, karşılaştırma yapabilmek adına ölüm nedenlerinin sınıflandırılmasında istatistiki bilgilerde yeknesaklığın sağlanmasıdır.

DSÖ bünyesinde kabul edilen ikinci tüzük ise, Asamble tarafından ilk olarak 1951 yılında WHA4.75 sayılı kararla DSÖ Anayasası m.21 kapsamında kabul edilen Uluslararası Sağlık Tüzüğüdür. İlk olarak 1951’de düzenlenen Uluslararası Sağlık Tüzüğünün amacı salgın/ bulaşıcı hastalıkların dünya çapında yayılmasının önlenmesidir. İşte bu maksatla başlatılan çalışmalar sonucunda 1892 yılında akdedilmiş birtakım uluslararası sağlık sözleşmelerinin gözden geçirilmesi ve birleştirilmesi sonucu Uluslararası Sağlık Tüzüğü ortaya çıkmıştır (Uluslararası Sağlık Tüzüğü, 1951: Giriş Bölümü). Dünya Sağlık Asamblesi, Uluslararası Sağlık Tüzüğünü 1951 yılından sonra yeniden gözden geçirerek, 1969 ve 2005 yıllarında revize yapma yoluna gitmiştir (Ruger, 2008: 7). Günümüzde, Asamble tarafından 23 Mayıs 2005 tarihli WHA58.3 sayılı kararla değişiklik yapılan Uluslararası Sağlık Tüzüğü (2005) yürürlükte bulunmaktadır.

Uluslararası Sağlık Tüzüğünün temel amacı, hastalıkların uluslararası alanda yayılmasını, uluslararası ticaret ve dolaşıma orantısız biçimde müdahale etmemek kaydı ile maksimum önlem almak yoluyla minimum düzeye indirmektir (Ruger, 2008: 7). Uluslararası Sağlık Tüzüğü (2005) m. 6 ve 7 dikkate alındığında, daha önceki uluslararası sağlık sözleşmelerinde ve tüzüklerinde kabul edilen özellikli hastalıklara özgülenmiş yaklaşımların terk edildiği görülebilecektir. Bahsi geçen hükümlerde, bir hastalığın uluslararası alanda yayılma yolu ile diğer devletler için halk sağlığı riski oluşturduğu ve eşgüdüm içinde uluslararası yanıtta bulunulmasını potansiyel olarak gerekli kıldığı tespit edilen her durumun Tüzüğün kapsamında belirtildiği düzenlenmiştir. Bu sebeple hastalıkların uluslararası alanda yayılmasının önlenmesi konusunda Örgütün etkinliği önemli düzeyde artırılmıştır (Samancı, 2014: 125- 133).


4. DSÖ TÜZÜKLERİNİN BAĞLAYICILIK KAZANMA YÖNTEMİ: “OPTİNG- OUT” SİSTEMİ

Uluslararası sağlık tüzüklerinin üye devletler bakımından bağlayıcı güç kazanması konusunda DSÖ Anayasası m. 22’de de benimsenen ve bir uluslararası örgüt organınca genellikle çoğunluk oyuyla kabul edilen bir işlemin bağlayıcı hukukî etkisinden üye devletlerin itiraz yoluyla kaçınabilmesini öngören usul, uluslararası hukukta “opting out” ya da “contracting-out” olarak adlandırılmaktadır (Yemin, 1969: 201). “Opting-out” sistemin en önemli özelliği bir üye devletin, kurucu anlaşmada bu sistem çerçevesinde kabul edilmesi öngörülen bir örgüt işlemiyle bağlanmaktan kaçınmak için belirli bir süre içinde özellikli bir işlem yapmaması, yani hareketsiz kalması durumunda o işlemle bağlanmasıdır (Fitzmaurice, 2005: 488- 489). “Opting-out” sisteminin karşıtı ise “opting-in” veya “contracting-in” olarak adlandırılan sistemdir. Anlaşmalar hukuku bağlamında “opting-in” sisteminin özü, geleneksel olarak, bir devletin anlaşmayla bağlanması için o devletin bu iradesini, yani bağlanma rızasını açıkça ortaya koyan olumlu bir davranışta bulunması fikrine dayanmaktadır (Yemin, 1969: 201). Bu olumlu davranış çoğunlukla imza, kabul, onay, tasvip ya da katılma şeklinde somutlaşmaktadır.

“Opting-out” sisteminde, uluslararası örgüt organının kurucu anlaşma hükümlerine dayanarak ve genellikle çoğunluk oyuyla kabul ettiği bir işlemin üye devletler bakımından bağlayıcı hale gelmesi için onay, uygun bulma veya kabul gibi bir işleme gerek yoktur. Bunun yerine üye devletler yalnızca opting-out sisteminden yararlanmak istedikleri zaman, açık irade beyanında bulunmaktadır. Üye devletlerin, kurucu anlaşma çerçevesinde yetkili uluslararası örgüt organı tarafından kabul edilen teknik standartlarla bağlanmayı kabulünün bu devletlerin zımnî rızasıyla açıklandığı varsayılır. Aynı zamanda, söz konusu standartlarla hukuken bağlanmak istemeyen üye devletlere belirli bir süre içerisinde açıkça itirazını bildirmek yoluyla bu standartlarla bağlı olmama imkânı da tanınmaktadır. “Opting-out” sistemi hem devletlerin egemenliği, hem de özellikle teknik standartlar belirleme konusunda önemli rol üstlenen uluslararası örgütlerin normatif yetkileri arasında bir denge kurulması ihtiyacı sonucunda ortaya çıkmıştır. “Opting-out” uygulamasına başvurulmasının temel amacı, bir ya da birkaç devletin itirazının uluslararası Örgütün özellikle teknik standartlar belirleme konusundaki normatif yetkisini etkilemesinin önlenmesidir. Dolayısıyla “opting-out” sisteminin etkisi ve avantajı, itiraz eden devletin teknik standartların uygulanması bakımından istisna tutulması ve bu itirazın da karşı çıkmayan devletler bakımından söz konusu standardın kabul edilmesini ya da bağlayıcı hukukî etki doğurmasını engellememesidir (Samancı, 2014: 138). Bununla birlikte uygulamada devletlerin teknik standartların dışında kalmanın yaratacağı olumsuz etkiyi gözeterek “opting-out” olanağının bulunduğu durumlarda dahi bu hakkı kullanmaktan genellikle imtina ettikleri görülmektedir (Fitzmaurice, 2005: 489).

DSÖ üyesi bir devletin belirlenen sürede “opting-out” hakkını kullanmamasının, hukukî sonuçları DSÖ Anayasası m. 22’de dolaylı ve zımni olarak düzenlenmektedir. Nitekim Uluslararası Sağlık Tüzüğü (2005) m. 59/1 son cümlede, üye devletlere Tüzüğün Asamble tarafından kabul edildiğine dair yapılan bildirimden sonraki 18 aylık süre dolduktan sonra Genel Direktöre ulaşacak bir ret veya çekince bildiriminin herhangi bir etki doğurmayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla bir devlet, Uluslararası Sağlık Tüzüğünü (2005) kabul etmediğine dair bildirimde bulunmak için verilen 18 aylık süre boyunca sessiz kalırsa, o devlet Tüzük hükümleriyle bağlı kabul edilecektir. Belirlenen süreden sonra yapılan ret veya çekince işlemleri hükümsüzdür.


5. SONUÇ

Devletler 19. Yüzyıldan itibaren bulaşıcı hastalıkların uluslararası ortamda yayılması üzerine, bu yayılımın önlenebilmesi için, halk sağlığı alanında işbirliği yapma yoluna gitmiştir. Bu işbirliği kapsamında düzenlenen uluslararası sözleşmeler, uluslararası dolaşım ve ticarete müdahale etme yoluyla sarıhumma, veba, kolera gibi hastalıkların ülkeler arası yayılımının önlenmesini hedeflemiştir. Yine aynı zamanda sağlık alanında uluslararası işbirliğinin sürdürülebilmesi maksadıyla çeşitli uluslararası kurumlar hayata geçirilmiştir.

1940’lı yıllarda herkesin en yüksek sağlık düzeyine ulaşmasını amaçlayan DSÖ kurulmuştur. DSÖ, evrensel düzeyde faaliyette bulunmak üzere kurulmuştur ve uluslararası alanda sağlık çalışmalarında yönlendirme ve koordinasyonu sağlamakla görevlendirilmiştir. Örgüt, üye ülkelerin sağlık alanındaki faaliyetlerinde ortak bir çerçevede hareket etmelerini hedefleyen birtakım hukuki belgelerin kabulü konusunda yetkilendirilmiştir. Bu belgeler, sözleşmeler, tavsiyeler ve tüzüklerdir. Söz konusu belgelerin kabulü hususunda Dünya Sağlık Asamblesi yetkilendirilmiştir (DSÖ Anayasası, m. 19- 23). Sözleşmeler ve tüzükler üye devletler için bağlayıcı nitelikte olmasına karşın tavsiyelerin hukuki bir bağlayıcılığı yoktur.

DSÖ’nün en önemli işlevi, “normatif” işlevidir. Asamble, Örgütün yetkisi dahilinde olan meselelere dair sözleşmeler ve tavsiyeler ile tüzükleri kabul edebilmektedir. Sözleşme ve tüzükler taraflar için hukuki etkiyi haizken, tavsiyelerin bağlayıcı gücü bulunmamaktadır. Uygulamada Asamblenin, sözleşme ve tüzüklerin kabulü yoluna nadiren başvurduğu, normatif işlevin yerine getirilmesinde daha çok tavsiyeleri kullandığı dikkat çekicidir.

Örgütün normatif işlevi yerine getirilirken daha çok tavsiye niteliğindeki kararların tercih edilmesi, Örgütün etkinliği açısından eleştirilebilir olsa da, tavsiye kararlarının da kendi alanında birtakım avantajları mevcuttur. Bu kararlar hukuken bağlayıcı olmadığından devletler tarafından çok daha kolay kabul edilebilmektedir. Bu kararlar yöneldiği ülkelere esneklik payı sağladığından, kararlarda belirlenen hususların uygulanmasında üye devletler istedikleri biçimde hareket edebilmektedir.

Asamble tarafından kabul edilen sözleşme ve tüzükler, her devletin kendi anayasal düzeni kapsamında bağlayıcı hale gelebilmektedir. Asamble tarafından kabul edilen tüzükler ise, yalnızca DSÖ Anayasasının 21. Maddesinde sayılan konuları içermektedir. Tüzükler, üye devletlere Asamble tarafından kabul edildiğinin bildirilmesini takiben, bildirimde belirtilen sürede ret veya çekince beyanında bulunanlar hariç, tüm üye devletler açısından yürürlüğe girer ve bu devletler için bağlayıcı nitelik kazanır (DSÖ Anayasası, m.22). DSÖ Anayasası m.22 ile tüzüklerin üye devletler açısından bağlayıcılık kazanmasında, yukarıda ayrıntılı biçimde bahsedilen opting-out sistemi benimsenmiştir.

Sonuç olarak Asamblenin, salgın hastalıkların önlenmesi gibi acil ve etkin müdahale gerektiren konularda bağlayıcı nitelikteki uluslararası sağlık tüzüklerini ve üye ülkelere esneklik sağlayan tavsiye kararlarını tercih etmesi, uygulama çerçevesinde değerlendirildiğinde yerinde bir uygulama olarak görülecektir. Aynı zamanda DSÖ Anayasası m. 19 kapsamında uluslararası sağlık meselelerine ilişkin, üye devletler açısından bağlayıcı nitelik gösteren sözleşmelerin kabulü de mümkündür. Ancak Asamble bu yetkisini yalnızca bir kereye mahsus olarak 2003 yılında kullanmış ve Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesini kabul etmiştir.

AVUKAT NİSA DOLMACI




KAYNAKÇA

Beigbeder, Y. (1998). The World Health Organization. Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers.

Burci, G. L. ve Vignes, C. H. (2004). World Health Organization. The Hague: Kluwer Law International.

Fidler, D. P. (2005). From international sanitary conventions to global health security: The new international health regulations. Chinese Journal of International Law, 4 (2): 325-392.

Fitzmaurice, M (2005). Consent to be Bound- Anything New Under The Sun? : Nordic Journal of International Law, 74, s: 483- 507

Gostin, L. O. (2014). Global health law. Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Lee, K. (2009). The World Health Organization (WHO). London: Routledge.

Metin, B ve Aydın, S. T. (1997). Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye ile İlişkileri, T.C. Sağlık Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı.

Ruger, J. P. (2008). Normative Foundations of Global Health Law. Georgetown Law Journal, 96 (2): 423- 443.

Samancı, U. (2014). Uluslararası Sağlık Tüzüğü (2005) ve hukukî niteliği. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 16 (2): 113-169.

Samancı, U. (2016). Dünya Sağlık Örgütü ve Normatif İşlevi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18 (1): 55- 89.

Schermers, H. G. ve Blokker, N. M. (2011). International Institutional Law. Leiden: Martinus Nijhoff Publishers.

Sur, M. (2013). Uluslararası Hukukun Esasları 7. Baskı. İstanbul: Beta

UNTS. (1948a). Constitution of the World Health Organization, Signed at New York, on 22 July 1946. UN Treaty Series, 14: 186-203.

Volger, H. (Der.) (2010). A concise encyclopedia of the United Nations. Leiden: Martinus Nijhoff Publishers.

World Health Organization, International Health Regulations (2005), Second Edition, WHO Press, Geneva 2008.

World Health Organization, Basic Documents (Basic Documents), FortyEighth Edition, WHO Press, Geneva 2014.

WHO. (1981). International code of marketing of breast-milk substitutes. Geneva: WHO Press. WHO. (2008). International health regulations (2005). Geneva: WHO Press.

Yemin, E. ( 1969). Legislative Powers in the United Nations and Specialized Agencies. A.W. Sijthoff, Leyden.



Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page